SEYYÎD EBÛL VEFÂ TÂCUL ARİFİN’İN MENKIBESİ


Irâk’ın meşhur ermişlerinden bir tanesi de bu zâttır. Irâk şeyhlerinin meşhurlarından ve asrında her bakımdan söz sahiplerindendi.

Seyyîd Ebû’l-Vefâ’dan bir çok harikulâde haller ve kerâmetler zâhir olmuştur. Tasavvuf yolunda riyaset; yaşadığı asırda, kendisinde son haddini bulmuştur. O’ndan daha üstün olanı yoktu. Irâk şeyhlerinin büyüklerinden bir kısmı O’nun elinden yetişmiştir. Ulemâdan, sulehâdan sayılmayacak kadar çok müridi vardı. Ehl-i hakikat dilinde onun pek büyük bir şerefi vardı. Ehl-i velâyetten tam kırk kişi Seyyîd Ebû’l-Vefâ’nın emrinde, hizmetindeydi ki bazıları şunlardı:

Şeyh Alî b. Heytî,
Şeyh Abdurrahmân et-Tafsuncî,
Şeyh Ebû’l-Abbâs Şerefûddîn Gânîm,
Şeyh Asker b. eş-Şûlî,
Şeyh Alî b. Üstâz,
Şeyh Matar el-Bazrânî Ahîhî,
Şeyh Bekâ b. Batû,
Şeyh Hüseyin er-Râî,
Şeyh Mâcid el-Kurdî,
Şeyh Ahmed el-Baklî,
Şeyh Ramazan el-Mecnûn ve diğerleri.

Irâk şeyhleri, onun emrinde on yedi sultânın bulunduğunu ileri sürmüşlerdir.

 

Seyyîd Ebû Muhammed Talhâ eş-Şenbekî’ye bağlandığı zaman kendisi için şöyle demişti:


- “Bu gün tuzağıma öyle bir kuş düştü ki, böylesi hiç bir şeyhin tuzağına düşmemiştir...”


Seyyîd Ebû Muhammed eş-Şenbekî ile beraber oldukları bir günde öğlen olunca müezzin ezan okumağa başladı. Seyyîd Ebû’l-Vefâ:


- “Sabr et de Arş’ın horozu ezân okuduktan sonra oku!” deyince Seyyîd Şenbekî ona:


- “Sen Arş horozunun sesini duyuyor musun?” diye sordu. “Elbette... Hem de tam otuz senedir duyarım” deyince Seyyîd Şenbekî:


- “Öyleyse Allah sana ilim döşeğini nasip etsin de ömrün boyunca halkı irşâd et!” diye dua etti.

Daha sonra Seyyîd Ebû’l-Vefâ, Bağdat’a girdi. Semâdan bir ses:


- “Ey insanlar, Ebû’l-Vefâ geliyor, ona ayağa kalkın, saygı ve sevgi tezâhüründe bulunun!” diye nidâ etti. Bu emri alan halk büyük bir coşkunluk ve şenlikle Seyyîd Ebû’l-Vefâ’yı karşıladılar, ona büyük bir hürmette bulundular.


Betâîh meşâyîhi bir toplantı yapmıştı. Orada şöyle bir konuşma geçti:


- “Şaşılır ona ki, Ebû’l-Vefâ’yı bilir; fakat eline yüz sürmeğe gitmez. Ve ona şaşılır ki, Allah’ın adını söyler, O’na karşı heybetten, yüzünün eti dökülmez.”


Sûfî yolunda; Tâcu’l-Ârifîn adını almak şerefine ilk nâil olan Seyyîd Ebû’l-Vefâ’dır.


Şeyh Azzaz b. Müstevdî el-Betâîhî, Hazreti Peygamber –sâllâllâhu aleyhi ve sellem-‘i âlem-i mânâda görüp Zât-ı Penâhîlerine şöyle suâl etmişlerdir:


- “Ya Rasulullâh! Şeyh Ebû’l-Vefâ hakkında ne dersiniz?” Hazreti Peygamber –sâllâllâhu aleyhi ve sellem-:


- “(Bismillâhirrahmânirrâhîm) Kıyâmet günü kendisiyle, diğer milletlere karşı iftihâr edeceğim bir zât hakkında ne diyebilirim ki?” mukâbelede bulunmuşlardır.


Hazreti Pîr Seyyîd Abdulkâdîr Geylânî O’nun hakkında şöyle buyurmuştur:


- “Hiç bir velî, Şeyh Ebû’l-Vefâ gibi Hakk kapısında duramamıştır. O şu itirafda bulunmuştur: Akşamleyin arap değildim, sabahleyin arap oldum...” (Yani bir gecede Hazreti Rasûl-i Kirâm –sâllâllâhu aleyhi ve sellem- efendimizin bereketi ile fâsih arapça konuşmaya başlamıştır.)


Yine Hazreti Pîr Seyyîd Ahmed er-Rifâî’de O’nun hakkında şöyle buyurmuştur:


- “Seyyîd Ebû’l-Vefâ’ya gelince, O’nun büyük bir nâmı vardı. O’nun gibisi gelmez. Yarın, Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa –sâllâllâhu aleyhi ve sellem- O’nun elinden tutup, peygamberlere karşı O’nunla övünerek şöyle diyecek: ‘Sizin ümmetlerinizde bu Ebû’l-Vefâ gibisi var mı?’. İki gözü arasında öyle bir (nûrdan) güneş vardır ki, ışığı güneşten yetmiş kat daha parlaktır.”


Kadı’l-Kudât Mücirûddîn, tarihinde der ki:


- “Şeyh Ebû’l-Vefâ Âriflerin Tâcı idi. O’nun şeceresi şöyledir: Ebû’l-Vefâ Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Zeyd b. Alî b. Hasan b. el-Mûrtezâ el-Ekber b. Zeyd b. Zeynû’l-Âbidîn Alî b. el-Huseyin b. Alî b. Ebî Tâlîb. O, asrının kutbu, zamanının allâmesidir. 417 yılının Receb ayında doğmuştur. Hangi mezhebden olduğu konusunda fikir ayrılığı vardır. 501 yılının Rebi’ül-evvel ayında da -Kâlminâ Köyü’nde- Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.”


Allâme Muhammed b. Yahya et-Tâdifî şöyle demiştir:


- “O şerefli bir soya mensubdur! Çünkü rivâyete göre, şerefli bir soy olan Hazreti Alî b. Ebî Tâlîb’in neslinden gelmektedir.”


Seyyîd Ebû’l-Vefâ Tâcu’l-Ârifîn sadık mürîd için şöyle buyurmuştur:


- “Gerçekten virdine devamlı mürid, mürşidine sâdık olunca, uykuda dahi olsa, şeyhin zerresi, onun suâline cevap verir. Durum böyle olunca, illâ mürşidin uyanık ve hayatta olmasına ihtiyaç kalmaz...”


Allah-u Te’âlâ O’ndan, hulefâsından, evlâdu ahfâdından, müridânından ve muhîbbânından razı olsun...


Kaynaklar:


1. Kâdı İbnu’s-Serrâc el-Kureyşî er-Rifâî, Tuhfâhu’l-Ervâh

2. İmâm Abdulvehhâb eş-Şâ’rânî, Tabakatu’ş-Şâ’rânî

3. Allâme Muhammed b. Yahya et-Tâdifî, Kâlâidu’l-Cevâhîr

4. Ahmed b. Celâl el-Mısrî er-Rifâî, Celâu’s-Sâdâ

Yazan: Muhammed Can Delice (Şeyh Hasanlı)

 


Paylaş


Paylaş

@seyhahmeddedeocagi
@seyhahmeddedeocagi