Karaballı Ali Aziz Gangotan'da bulunan Seyyid Rıza'nın şeceresi şöyledir:
Seyyid Şeyh Ahmed Tûbî (Türbesi Elazığ Baskil Şeyh Hasan Köyü'ndedir)
Seyyid Şeyh Hasan (Şeyh Hasanlıların ceddi)
Seyyid Hakkverdi
Seyyid Allahverdi
Seyyid Hüdaverdi
Seyyid Abbas
Seyyid Kara Süleyman (Kirmil Ziyareti)
Seyyid Ali Şir (Arser)
Seyyid Mursî (Musa veya Mûrtezâ)
Seyyid Mustafa
Seyyid Süleyman
Seyyid İbrahim
Seyyid Rıza..
Seyid Rıza kimdi,temsil ettiği değer neydi bu sorular politik açıdan devamlı cevaplandı fakat yol-erkan babında değerlendirilmedi. Bu da aşiret-cumhuriyet-etnisite üçgeninde eksik ve hatalı tespitlere neden olmaktadır.
Seyid Rıza her şeyden önce bir pir olmasına karşın,isminin başında Seyid ünvanının olmasına 'isimdir sadece,kendisi soy olarak seyid değildir,
dikme-el alma bir dededir' gibi sözler söylenip,aşiret yapısı kemalizmin etkisinde yorumlanıp feodaliteyle,etnik kimliği üzerinden kürt kimliği ile yorumlandı.
Oysa pir, büyük dedesi Seyid Kara Süleyman'dan babası Seyid İbrahim'e kadar bölgede seyidliği,pirliği ile bilinen bir aileden gelen bir ocakzadedir ve sorulması gereken soru şudur:
Rızanın ilk ismi ise sadece Seyid, babasının ,dedesinin, onların dedelerinin her birinin de ilk ismi miydi Seyid! Bilinir ki alevi toplumu sadece yol süren ocakzadelerin isminin başına unvan olarak Seyid sıfatı ile ifadede bulunur. Aynı soy silsilesinden Bir iki kuşak isim olarak seyid ismini kullanabilir belki fakat burda 50 kuşak ta Seyidlik namzetiyle anılmakta olmasıyla beraber babası Seyid İbrahim, döneme damgasını vuran bir seyiddir. Büyükdedesi Seyid Kara Süleymana yörede yeminler yakılır tıpkı Düzgün babaya yakıldığı gibi.
Ocakzadelikten bağımsız olarak aktarılmasının nedeni konunun daha önce Ocak seyidleri tarafından ele alınmaması, Kemalizmin etkisinde ocakların Türkmen ilan edilmesine karşın Seyid Rıza'nın kürt kimliğinin bolca lanse edilmesi ve bununla bütünleştirilmesi, isyan bayrağı kaldırmış olması, 38 katliamıyla dizayn edilen sindirilmiş bir toplumun kendini Öztürk, alevi=türkmen görüp Seyid Rıza'ya karşı gelerek kendini tanımlayıp dışlanmış ezik bir yaklaşımla 'Hakiki Türk ' olduğunu söyleyen aşırı Devletçileşen yapı, Sosyoloji okumalarından yoksun Sol yapıların aşiret=feodalite değerlendirmeleri gibi konulardır.
Olay öyle bir hale gelmiştir ki Aleviliği Türklük, Türkmenlik üzerinden kurgulatanlar Seyid Rıza'nın ocağı üzerinden de başka bir kurgu kurmaktadırlar; Şeyh Ahmed Dede Ahmet Yesevinin kendisidir.!
Öyle ya Yahya Kemal Beyatlı'nın dahi Türk tarifi Hoca Ahmet Yesevi örneği üzerindendir. Şeyh Ahmet Dede'yi Kazakistanlı Ahmet Yesevi yapmak bu ocağı ve etkisindeki tüm soy akrabalarını otomatikmen Türk yapmaktaydı çünkü.
Seyid Rıza ailesindeki,amcazadeleri Seyid Kemal ailesindeki ve ocak merkezleri olan Baskil Şeyh Hasan Köyündeki secereler,köy tapu kayıtları ve dahi 700-800 yıllık belgeler incelendiğinde Şeyh Ahmedi Tubi dedenin Irak'ın Tuba kasabasından geldiği ve Tacül Arifin Ebul Vefa sülalesinden olduğu görülmektedir.
Kimi Ocaklar da Seyh Ahmed Dede'de olduğu gibi ağa kolu ve seyid kolu ayrılmakta ve seyid kolu yolu süren,ağa kolu dönemin şartları icabında toplumunu koruyan, savunan geçimi için gayret eden bir rol üstlenmiştir.Ağa kolu posta oturmadığı gibi Seyid kolu da silah tutmaz toprak işlerine karışmaz bir durumdadır.
Örneğin Başköylü Hasan Efendi Kureyşan Ocağından gerçek bir zat olmasına karşın Ağa kolundan olduğu için köyünde, çevresinde 'dede değildir' diye kabul etmeyenler de vardır. Oysa ki Efendinin kendisi ağalık yapmamış,yol sürmüş bir veli, bir pirdir.
Seyid Rıza için de benzer bir durum vardır pek bilinmeyen,Seyh Ahmed Dede Ocağının Abbasan kolundan gelen Mehmet Tanay Amca anlatmaktadır:
'Seyit Rıza’nın çevresindeki silahşörlerden biri de benim kayınpederim Halvorlu Pala Yusuf.
1937’de Pokir Dağında yakalanıyor,1954 te menderes affıyla çıkıyor içerden, devamlı anlatırdı kendisi.
‘Seyit Rıza pirliği kardeşi Seyid Ağa da aşiret reisliğini yürütürdü. Pir silah tutmaz bizlere de katil gözüyle bakardı. Oğlu Baba’nın sofrasında dahi oturmazdı, Sıxhasan ve Seyid Hüseyin’le beraber sofraya otururdu, onların sofrası ayrı bizimki ayrıydı, biz tez bitirirdik bilerek ve Seyid Rıza’nın sofrasına kaşık uzatırdık, kaşık değer değmez beddua eder siz katillik yapıyorsunuz haramdır deyip yemez kalkardı sofradan ve biz onun lokmasını da yerdik.’
Yine torunu Zeliha Polat'ın anlatımından Seyidin eşitlikçiliğini,sanıldığı gibi feodal olmayıp,Kırklar Meydanındaki asil bir tevazü ile yaşadığını görmekteyiz:
Kapıdan çıkınca köşe gözetme,
İçin karartıp ta dışın düz etme,
Şah Hatayim ötesini uzatma,
Mümin isen bir ikrarda dur sen.
Halkımız pirinin, önderinin hak ettiği değeri verdiğini söyleyebiliriz. Kendisi de sade ve mütevazı bir kişiliğe sahipti.
Ben dedeme yetiştim. Onun yaşamını da bana küçükken anlatırlardı. Bir gün cemaatlerden gelenler oluyor ve toplanılıyor. Odalar dört köşe olduğundan ağalar köşeleri kapıyor. Gelen misafirler ise kapı arkasında duruyor. Bu dedemin canını sıkıyor. Sonra bir gün Ermeni bir ustaya 'Bize yuvarlak bir oda yapın, ben de bu odanın yapımında çalışacağım' diyor. Daha sonra oda yapılıyor ve gelenler adaletli bir şekilde oturuyor. Bu da onun adil yanı. Ancak o odalar Sabiha Gökçen'in attığı bombalarla yerle bir edildi. Bugün yerleri dahi bilinmiyor."
Bu yönleriyle yaşayan bir Seyid sizce de yaşamıyla Pirliği tarif etmekte değil midir?
Can Ali ÇELİK
Paylaş